İnternet sitemizde paylaşılan Yargıtay Kararları tamamen bilgilendirme amaçlı olup, kararların doğruluğu yargitay.gov.tr adresinden teyit edilmeden kullanılan kararlardan doğabilecek zararlar için ES Hukuk Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir.

EŞİNİN HASTALIĞI İLE İLGİLENMEYEREK BAŞKALARININ YARDIMINA MUHTAÇ BIRAKMAK DUYGUSAL ŞİDDET OLARAK DEĞERLENDİRİLİP BOŞANMADA KUSUR SAYILABİLİR.

27.12.2024 149

Hukuk Genel Kurulu 2023/490 E. , 2024/468 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi SAYISI : 2022/1231 E., 2022/1476 K. KARAR : Davanın reddine ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.04.2022 tarihli ve 2022/1392 Esas, 2022/3704 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın reddine karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kararın kaldırılarak dosyanın yeniden hüküm kurulmak üzere İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen ikinci kararda; her iki davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davacı-karşı davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile kaldırılan yönlere ilişkin yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle kadın eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 15.09.1992 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğunu, erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine ekonomik ve psikolojik şiddet uyguladığını, mevcut evliliğin maddi-manevi bağımsızlığının olmadığını, erkeğin fiilen evi terk ederek ailesinin yanında yaşamaya başladığını, ekonomik durumu çok iyi olduğu hâlde ailesinin ihtiyaçlarını karşılamadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 500.000,00 TL maddi, 500.000,00 TL manevi tazminat ile 2.500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir II. CEVAP VE KARŞI DAVA 1. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkili aleyhine açılan davanın haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin 2001 yılından itibaren annesi ile birlikte yaşadığını, evlilik süresi içerisinde kadının birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine ilgi ve sevgi göstermediğini, dolayısıyla eşler arasındaki geçimsizlikte kadın eşin kusurlu olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde; karşı davayı kabul etmediklerini, ileri sürülen iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, tarafların iddia edildiği gibi 2001 yılından değil 2007 yılından beri fiilen ayrı yaşadıklarını, erkeğin evlilik birliğinden kaynaklı sorumluluklarını yerine getirmek istememesi nedeniyle ortak yaşamı terk ettiğini ve annesi ile birlikte oturduğunu belirterek karşı davanın reddine, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI 1. İlk Derece Mahkemesinin 26.07.2016 tarihli ve 2013/360 Esas, 2016/539 Karar sayılı kararı ile; tarafların uzun süredir ayrı yaşadıkları, ne var ki dilenen tanıkların fiili ayrılık öncesi döneme ilişkin görgüye dayalı bilgi sahibi olmadıkları, fiili ayrılığın ise tek başına boşanma sebebi olmadığı gerekçesiyle her iki davanın reddine karar verilmiştir. 2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur. 3. Bölge Adliye Mahkemesinin 05.02.2018 tarihli ve 2017/960 Esas, 2018/149 Karar sayılı kararı ile; karşılıklı açılan boşanma davalarına ilişkin yapılan yargılamada tarafların bildirmiş olduğu tüm tanıkların dinlenmediği, delil gösteren tarafın karşı tarafın açık izni olmadıkça o delile dayanmaktan vazgeçemeyeceği, dinlenilmeyen tanıklar için tarafların rızası sorulmadığı, süresinde bildirilen tanıkların mahkemece dinlenilmemiş olmasının açıkça hak ihlâli niteliğinde olduğu gerekçesiyle bildirilen tanıkların dinlenilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davaların yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. 4. İlk Derece Mahkemesinin 16.04.2019 tarihli ve 2018/596 Esas, 2019/382 Karar sayılı kararı ile; tarafların 15.09.1992 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten bir ortak çocuklarının bulunduğu, eşlerin 2001 yılından beri fiilen ayrı yaşadıkları, bu ayrılık nedeniyle davacının yakını tarafından barışma girişiminde bulunulduğu, davalının cevaben "evliliği kafasında bitirdiğini, davacının ancak kendisine bacı olacağını" ifade ettiği, davacının evlilik birliğinin devam ettiği yıllarda memleketi Rize'ye giderek iki üç ay kaldığı, erkeğin belinden ameliyat olduğu sırada eşine destek olmadığı, böyle olunca evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusur nedeniyle tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 16.09.2021 tarihli ve 2019/1507 Esas, 2021/1365 Karar sayılı kararı ile; Mahkemece kadına yüklenen -erkeğin ameliyat olduğu süreçte eşine destek olmadığı- yönündeki vakıaya erkek tarafından dayanılmadığı, dolayısıyla bu kusurlu davranışın kadın eşe yüklenmesinin mümkün olmadığı, bunun dışında gerçekleşen olaylara göre eşini ve kızını eve almayan, zaman zaman eve gelmeyen daha sonra evi terk eden, eşinin ve kızının ihtiyaçlarını karşılamayan, eşini hastaneye götürmeyen erkeğin ağır, buna karşılık evliliğin kendisine yüklemiş olduğu sorumlulukları ihmâl edecek kadar kendi ailesinin yanında kalan kadının az kusurlu olduğu, az kusurlu bulunan kadın yararına 75.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine, ne var ki erkeğin tespit edilen kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarını zedeler nitelikte olmaması gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddî tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî (TMK m. 174/1) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. 3-Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu olup, kusurlu davranışları aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Öyleyse, davacı-karşı davalı kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi koşulları oluşmuş olup, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, fiilin ağırlığı ve hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda manevî tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur. B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; erkeğe yüklenen kusurlu davranışların kadının kişilik haklarını zedeler nitelikte olmadığı gibi kadın yararına hükmedilen maddi tazminat miktarının da yerinde olduğu, ayrıca hâkimin takdir yetkisinde kalan tazminat talepleri yönünden Yargıtayın hükmü hatalı bulması hâlinde miktar bozması yerine 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesi uyarınca "hükmü düzelterek onama yetkisi" bulunduğu, aksi hâlde yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeni ile adil yargılanma hakkının ihlâl edilmesine yol açılacağı belirtilerek direnme kararı verilmiştir. VI. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; müvekkili yararına hükmedilen maddi tazminat miktarının az olduğu gibi erkeğin kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarını zedeler nitelikte olduğu hâlde müvekkilinin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulması talep etmiştir. C. Uyuşmazlık Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1.Tarafların sosyal ekonomik durumları, maddi tazminatın niteliği ve hakkaniyet ilkesi gözetildiğinde kadın eş yararına takdir edilen maddi tazminat miktarının az olup olmadığı, 2. Boşanmaya sebep olan olaylarda yer alan erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle kadın eşin kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı, burada varılacak sonuca göre kadın yararına 4721 sayılı Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde yer alan manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. D. Gerekçe 1. İlgili Hukuk Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 174 üncü maddesi. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 370 inci maddesi. 2. Değerlendirme a. Bir numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede; 1.Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir. 2. Bilindiği üzere boşanma nedeni ile oluşan maddi tazminat, 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesinin birinci fıkrasında "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir" şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir. 3. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder. 4. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; tarafların 15.09.1992 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak bir çocuklarının dünyaya geldiği, dosyaya yansıyan bilgilere göre eşlerin yaklaşık on yıl birlikte yaşadıktan sonra fiilen ayrı yaşamaya başladıkları, ayrı yaşama döneminde kadının kızıyla erkeğin ise annesiyle birlikte oturduğu, ev hanımı olan ve bir işte çalışmayan kadının eşinin ortak konuttan ayrılması üzerine el işi yaparak ve evlere temizliğe giderek elde ettiği gelirle geçimini sağladığı, adına kayıtlı mal varlığının bulunmadığı, buna karşılık erkeğin emekli olduğu, adına kayıtlı araç, arsa, dükkan ve dairelerin bulunduğu, sahibi olduğu taşınmazlardan kira geliri elde ettiği anlaşılmıştır. Kusur durumu değerlendirildiğinde ise; tarafların otuz yıl süre ile evli kaldıkları, ortak bir kızlarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşini ve kızını eve almadığı, zaman zaman eve gelmediği, sonrasında evi terk ettiği, eşinin ve kızının ihtiyaçlarını karşılamadığı, eşini hastaneye götürmediği, buna karşılık kadının da evliliğin kendisine yüklemiş olduğu sorumlulukları ihmal edecek kadar kendi ailesinin yanında kaldığı, böyle olunca erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu kabul edilmiştir. 5. Hâl böyle olunca; evliliğin süresi, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecesi, paranın alım gücü, hakkaniyet ilkesi, tazminatların niteliği, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, kişilik haklarına yapılan saldırı, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında kadın eş yararına hükmedilen maddi tazminat miktarlarının az olduğu, Bölge Adliye Mahkemesince hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. 6. Diğer yandan direnme karar gerekçesinde yer verilen, hâkimin takdir yetkisinde kalan tazminat talepleri yönünden Yargıtayın hükmü hatalı bulması hâlinde miktar bozması yerine 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesi uyarınca "hükmü düzelterek onama yetkisi" bulunduğuna dair görüşe de katılmak mümkün değildir. Zira 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası "Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz" hükmünü taşımaktadır. Düzelterek onama kararı istisnai bir düzenleme olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen hatalar için öngörülmüştür. Bu hâllerde yapılan yanlışlığın düzeltilmesi için yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç bulunmadığından, Yargıtayın dosyayı derece mahkemesine göndermeksizin düzeltmesi amaçlanmıştır. 7. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 154 üncü maddesine göre Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Aynı maddenin devamında Yargıtayın, ancak kanunla gösterilen belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda direnme kararına konu boşanma nedeniyle takdir edilen tazminatlar, hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı bir eda hükmü niteliğinde olup bu hak hüküm mahkemesine aittir. Esasen kanun koyucunun bu yetkiyi derece mahkemelerine verme sebebi, olaya ve maddi delillere en yakın olan yargı makamı olmasından kaynaklanmaktadır. Takdir hakkının az veya çok kullanılmasının bir hukuk hatası anlamına gelmeyeceği şüphesizdir. Hüküm mahkemesinin kararını doğru bulmayan Yargıtay hükmü bozar. Böyle bir durumda derece mahkemesi bozmaya uyup takdir hakkını kullanarak yeni bir karar verebileceği gibi doğru bulduğu ilk kararında ısrar da edebilir. Ne var ki derece mahkemesi; kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği durumlara özgü Yargıtaya tanınan istisnai nitelikteki "düzelterek onama" yetkisini yorum yolu ile genişleterek, Yüksek Mahkemeden kendi yerine geçip takdir hakkı kullanmasını talep edemez. Kaldı ki bu tür bir uygulama hâkimin direnme hakkını elinden aldığı gibi bozma aleyhinde olan tarafın direnmeyi isteme imkânını ortadan kaldırmaktadır. 8. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır. 9. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. b. İki numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede; 1. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel ve sosyal durumları, eğitim durumları, malî durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir. 2. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Manevi tazminat talebi de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır. 3. Türk Medeni Kanunu'nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için diğer koşullar yanında manevi tazminat talebinde bulunan tarafın, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir. 4. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlâk ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlâli sonucunu doğururlar. 5. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme 4721 sayılı Kanun'un 23, 24 ve 25 inci maddelerinde yer almakta; 6098 sayılı Kanun'un 58 inci maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesi bu hükümlerden biridir. 6. Eldeki davada; tarafların otuz yıl süre ile evli kaldıkları, ortak bir kızlarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ortak konutu terk etmesi, birlik görevlerini yerine getirmemesi ve eşini hastaneye götürmemesi şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarıyla boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık, erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlar nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı noktasında toplandığına göre hangi durumlarda kişilik haklarının saldırıya uğramış sayılması gerektiği ve Yargıtayın boşanma nedeniyle manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyen davranışlara ilişkin uygulamasında, sıklıkla karşılaşılan eylemlerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. 7. Yargıtayın manevi tazminatı gerektirmeyen evlilik birliğine ilişkin uygulamalarına göre salt boşanma kararı verilmiş olması olgusu nedeniyle manevi tazminat verilemez. Salt boşanmış olmak, kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaz. Boşanma kararı verilmiş olması manevi tazminat ödenmesine gerekçe yapılamaz. Zira evliliğin sona ermesi, tek başına kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilemez. Aynı şekilde birlik görevlerini yerine getirmemek, evin ihtiyaçları ile ilgilenmemek, ev kirasını veya faturaları ödememek, evi sebepsiz terk etmek, eve bakmamak, eve geç gelmek, bağımsız konut temin etmemek, birlikte yaşamaktan kaçınmak, çalışmamak, sık iş değiştirmek, malî yükümlülükleri yerine getirmemek, dava açarak fiili ayrılığa sebebiyet vermek gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmeyen kusurlu davranışlar nedeniyle manevi tazminat ödenmesine karar verilemez. 8. Ne var ki somut olaya gelindiğinde; erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği gibi dinlenen tanık beyanlarına göre davacının rahatsızlığı ile komşularının ilgilendiği, hastaneye götürülmesi gerektiğinde komşuları tarafından götürüldüğü, hasta olduğu zamanlarda arkadaşının kredi kartını kullanmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Kanun'un 185 inci maddesine göre, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu el birliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Evliliğin devamı süresince eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Türk hukukunda evliliğin temel kuralı olan 4721 sayılı Kanun'un 185 inci maddesi ile eşlerin evlenme ile birlikte elde ettiği haklar ve buna karşılık yerine getirmekle zorunlu oldukları yükümlülükler düzenleme altına alınmıştır. Bu hükme göre eşler birbirlerine karşı fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet uygulayamazlar. Bir evlilikte; sevgi, ilgi, destek, değer ve benzeri duygusal ihtiyaçların keyfi şekilde karşılanmaması hâlinde orada "psikolojik şiddet" söz konusudur. Psikolojik şiddet kişilik hakları açısından saldırı niteliği taşıdığından, evlilik birliğinin sona ermesi ile birlikte manevi tazminat ödenmesini gerektirir. Eldeki davada erkeğin, eşinin hastalığı ile ilgilenmeyerek kadını başkalarının yardımına muhtaç bırakması şeklindeki duygusal şiddet barındıran kusurlu davranışı ile kadının kişilik haklarının saldırıya uğradığı belirgin olup, kadın yararına uygun bir miktarda manevi tazminata hükmetmek gerekirken, talebin tümden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 9. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır. 10. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. VII. KARAR Açıklanan sebeplerle; Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.09.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

ES Hukuk Bürosu, Şişli Avukatlık Bürosu, Mecidiyeköy Avukatlık Bürosu, Şişli Hukuk Bürosu, Mecidiyeköy Hukuk Bürosu